Page 229 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 229
Bunlar da Allah ve Rahmân isminin altında baskın olarak ortaya çıkarlar ki bu baskınlık,
yer almaktadır. 14 bazı tabiatların diğerlerine olan baskınlığı
gibidir. Bazı tabiatların diğerlerine olan
Harezmî, “isim ve sıfatlar ile aralarındaki
derece farklılıkları” hakkında kaleme aldığı baskınlığının sonucunda, meselâ bir şey
beşinci makalede, genel hatlarıyla yukarıda hakkında “bu, safravî mizâcdır”, “bu,
belirttiğimiz hususlara değindikten sonra, demevî mizâcdır” vb. diyebiliriz. İsim ve
Mesnevî’nin III. cildindeki 44. ve devamındaki varlık mertebelerinin herhangi birisinin
beyitleri şerh ederken de ilâhî isimlerin baskınlığında ise “Zeyd, Abdülazîzdir”, bir
insan tabiatı ve mizâcı üzerinde etkileri başkası için “Abdüzzâhir”, “Abdülbâtın”
bulunduğunu ve bunun sonucunda insanların veya “Abdülcâmi”dir; ya da “Âdem birinci
üç gruba ayrıldığını söyler. Hârezmî burada semâdadır”, “İsa ikincisindedir”, “İbrahim
Konevî’den ve eserinden hiç bahsetmese de yedincisindedir” vb. şeyleri söyleyebiliriz.
onun söylediklerinin kaynağı İ‘câzü’l-beyân’dır. Sonra bu mânevî ve rûhânî mizâclar ile bu
Peki mevzu nasıl temellendirilmektedir? Ve tabiî mizâclar arasında başka bir birleşme
sözü edilen üç grup kimlerdir? meydana gelir. Bu birleşik yapı için çeşitli
hükümler zuhûr eder. Bütün bu hükümler
İlk sorudan başlayacak olursak, vahdet-i
vücûd anlayışında mâsivânın, ilâhî isimlerin ihtilaflarıyla birlikte üç kısma ayrılır:
mazharı olduğunu belirtmiştik. İşte bu Birinci kısım, tabiî hükümleri rûhânî
isimler birbirleriyle ilişkili ve hükümleri hükümlerine galip gelen kişiye hastır. Bu
de uygunluk ve zıtlık açısından birbirine kimsenin rûhânî kuvveleri tabiî kuvvelerine
mütedâhildir. İlâhî isimlerin hükümleri tâbi olur ve rûhânî ahkâm, tabiî ahkâmın
altında bulunmaları ve onların eserlerinin yanında yok olur gider. Halkın çoğunluğu
mahalli olmaları açısından halkın ahvâli de bu kısımdandır. İkincisi, rûhânî ahkâmı
farklılık arz etmektedir. Çünkü isimlere ait bu tabiî ahkâmına galip olan gruptur. Onların
hükümlerin birleşimleri varlık mertebelerinde tabiî kuvveleri rûhânî kuvvelerine tâbi
çeşitli şekillerde gerçekleşmektedir. olur ve ilk kısmın aksine tabiî kuvveler,
Böylelikle bunların arasında rûhî değişmelere rûhânî kuvvelerin yanında yok olur gider.
bağlı mânevî keyfiyetler meydana gelmekte, Bu tâife havâss-ı asfiyâdan bazılarını içine
bunun neticesinde de arada mizâca benzer alır. Sonuncusu da itidal sınırını koruyan
bir şey oluşmaktadır. Bunun mizâca ve Hz. Zülcelâl’in nâibleri olan kümmel-i
benzemesi, farklı tabiat ve kuvvetler enbiyâ ve hullas-ı evliyâya mahsustur.
arasındaki karışımdan oluşan keyfiyetlerin Onlar çocukluk merhalesini geçmiş ve kan
etkileşiminden meydana gelmesi itibariyledir. gıdasını yemekten kurtulmuşlardır. Bilakis
Bunun kaynağı aslında isimler arasındaki onlar yoldaki çocukların yardımcısı ve ilâhî
“tebâyün/zıtlık” ve “tekâbüliyet/uygunluk”tur. âlemin sırlarından, hikmetlerinden ve çeşitli
15
Böylelikle bazı varlık ve isim mertebeleri nimetlerinden haberdardırlar.
14 Harezmî, Cevâhir, I, 143-147. Kayserî’nin bu husustaki görüşleri için bk. Dâvud el-Kayserî, Şerhu Fusûsi’l-hikem, tahk. Hasan
Hasanzâde Âmülî, Bostân-ı Kitâb, Kum 1382, I, 61-80.
15 Bu ifadeler küçük bazı farklılıklarla her iki müellifin eserinde yer almaktadır. Bk. Konevî, Fâtiha Suresi Tefsiri, s. 332-333;
227