Page 95 - Dârülmülk Konya Dergisi 2025 7. Sayı
P. 95
I) İmkân içindekiler, aklî olarak mümkündür. Çünkü
onun yokluğu düşünüldüğünde aklî olarak
İslam filozofları ve kelamcıların Allah’ın
varlığı konusunda esas aldıkları kavramlardan bir çelişki meydana gelmemektedir. Varlığı
biri olan imkân, zorunluluğun karşıtı olarak ile yokluğu eşit olan bir şeyin kendi başına
bir şeyi yapmada bir engelin bulunmaması meydana gelmesi, kendini var etmesi, daha
ya da onu kolayca gerçekleştirilebilme doğrusu haddi zâtından eşit olan varlığını
anlamına gelir. Başta Kindî (ö. 252/866), yokluğuna tercih etmesi imkânsızdır. Bu
6
Fârâbî (ö. 339/950), Âmirî (ö. 381/992) durumda mümkün varlıklar silsilesinin
ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) olmak üzere nihai bir ilkeye dayanması gerekir ki o da
İslam filozofları, Aristoteles’in (M.Ö. zorunlu bir varlık olacaktır. Aksi takdirde
384-322) düşüncesindeki imkân ve cevâz her mümkünün nedeni başka bir mümkün
kavramlarından hareket ederek fâil neden ve olacaktır veya mümkünler silsilesi geriye
heyûlâ ilkesi doğrultusunda Allah’ın varlığı doğru neden-nedenli şekilde sonsuza
konusunda imkân delilini savunmuşlardır. dek sürecektir. Her iki durum imkânsız
İslam filozofları, güçlü bir kanıt olarak imkân olduğundan dolayı söz konusu silsilenin
9
deliline yer verdikten sonra Ehl-i Sünnet dayanacağı bir nokta olmalıdır. Bu da felsefî
kelam geleneğinde Bâkıllânî (ö. 403/1013) ve literatürde “ilk illet” veya kelami literatürde
Cüveynî (ö. 478/1085) gibi düşünürler, Allah’ın “yaratıcı”dır.
varlığını ispat etmek amacıyla hudûs ve nizâm
delili ile birlikte âlemdeki imkân durumunu II) Hudûs
delil olarak kullanmışlardır. Bu imkân
durumu ile ilgili yaklaşım, özellikle Şehristânî Erken dönem kelamından itibaren yaygın bir
(ö. 548/1153) ve Râzî (ö. 606/1210) ile birlikte şekilde kullanılan, esasında kelam geleneğini
kelam literatüründe hudûs delili ile birlikte felsefî gelenlerden ayıran dayanaklardan
yaygınlaşmış ve imkân delili olarak kelam biri hudûs anlayışıdır. Kelamcılar, bu delil
geleneğinde de yerini almıştır. Bu geleneğin vasıtasıyla bir taraftan evrenin sonradan
bir varisi olan Urmevî, Şerhü’l-İşârât isimli yaratıldığını ispat ederken; diğer taraftan da
eserinde bu delilin diğer delillerden daha Allah’ın varlığını ispat etmeye çalışmışlardır.
iyi ve daha üstün olduğunu düşünmektedir. Dolayısıyla bu delilin nirengi noktası evrenin
Çünkü bu delil, somut fizikî şeylerden sonradan yaratılmış olmasıdır. Kur’an’da
bağımsız olarak salt varlığı esas almaktadır. doğrudan hudûs ifadesi geçmemiş olsa da
7
Urmevî, Lübâb isimli kelam eserinde bu onu ifade eden “halk” ve “ca‘l” gibi ifadeler,
delili “zâtların imkânı” ve “sıfatların imkânı” evrenin sonradan yaratıldığına işaret
incelemiştir. Gerek zâtlarda gerekse etmektedir. Soyut ve somut farkı olmaksızın
8
sıfatlarda olsun bu delile göre evren ve âlemin bütün unsurları ile hâdis olduğunu
6 Mahmut Kaya, “İmkân”, TDV İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV. Yayınları, 2000), XXII, 224-225.
7 Sirâceddin Urmevî, Şerhü’l-İşârât ve’t-tenbîhât, thk. ‘Amâr et-Temîmî (Kum: Merkezü ‘Üş Ali Muhammed, 2018),II, 291.
8 Sirâceddin Urmevî, Lübâbü’l-Erbaʻin, thk. Muhammed Yusûfİdrîs-Behâü’l-Halâye (Kahire: el-Asleynli’d-Dirâse ve’n-Neşr, 2016),
91-101.
9 Urmevî, Lübâb, 91-101.
93