Page 275 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 275
ulaşmasında vahiy ya da mistik keşfin perspektiflere verdiği önem ve kişiden
yardımı olmaksızın “aklın” (el-akl) yeterli bir kişiye değişen bireysel farklılıklar da
rehber olduğu önermesini desteklemişlerdir. dikkate alınmalıdır. Gerçekte her ekolün
Bilgi edinme eyleminin Faal Akıl sayesinde pek çok üyesi diğer perspektiflerden
gerçekleşen bir aydınlanmayı gerektirdiğini farklı derecelerde faydalanmıştır. Yukarıda
savunmuşlardır, ancak vurguları herhangi tasavvuf ve Meşşâî felsefenin bakış açıları
bir insanın özel bir ilâhî yardım ya da lütuf ve yöntemlerinin çeşitli isimlerde farklı
olmaksızın aklının sağlıklı işleyişi sayesinde derecelerde birbirine karıştığına işaret
ulaşabileceği rasyonel bilgi üzerinedir. edilmişti. Aynı durum kelâmın diğer iki
perspektifle olan ilişkisi için de geçerlidir.
Bayezid, Mevlânâ ve İbnü’l-Arabî gibi sûfîler
ise sınırlı insan aklının tek başına yetersiz ve Gazzâlî gibi bir kelâmcı aynı zamanda bir
yanıltıcı olduğunu ve insanı Tanrı’dan ayıran sûfîydi (her ne kadar filozofların görüşlerini
perdelerin tamamının ya da bir kısmının çürütmek için yazdığı eserinin Latince
kaldırılmasından kaynaklanan kişisel, özel çevirisi nedeniyle Batı’da Meşşâî bir filozof
6
ve doğrudan bir bilgi olmadan insanın nihaî olarak tanınsa da ). Ve Fahreddin er-Râzî
hakikate ulaşamayacağını savunmuşlardır. gibi biri, filozofları her ne kadar eleştirse
Onlara göre, bu bilgi Tanrı’nın kendisi de onların akılcı tekniklerini eksiksiz bir
tarafından seçilmiş olan bazı kullarına şekilde kullanmıştır.
verilmiştir ve Tanrı’nın insanlara vahyettiği Öte yandan, belli bir açıdan bakıldığında,
Kur’an gibi, dışarıdan gelen bir desteğe sûfîlerin vahiy konusundaki tutumları
dayanmalıdır. Sûfîler bu bilgiye “perdeyi kelâmcılarınkiyle neredeyse aynıydı. Zira
kaldırma” (keşf), “aracısız görme” (şuhud), sûfîler de tüm bilgilerin Kur’an ve hadisin
“temaşâ etme” (müşâhede) ve “doğrudan sağladığı standarda göre değerlendirilmesi
tatma” (zevk) gibi isimler vermişlerdir. gerektiğini savunmuşlardır. Görüşlerinin
vahyin tefsirinden ibaret olduğunu ve hiçbir
Son olarak, Eş’arî gibi kelâmcılar
hakikatin yalnızca Kur’an vahyi yoluyla şekilde vahiyle çelişmediğini sürekli olarak
bulunabileceğini ve hem aklın hem de keşfin beyan etmeye özen göstermişlerdir. Keşf
yanıltıcı olabileceğini savunmuşlardır. yoluyla elde edilen herhangi bir verinin
Kur’an metniyle çelişmesi halinde göz
Bu şema oldukça basite indirgenmiştir, ardı edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. 7
ancak erken dönem İslâm düşüncesindeki Fakat aynı zamanda Kur’an ve Hadis’in
ana bakış açılarını ayırt etmek için faydalı doğru bir şekilde anlaşılmasının ancak
olabilir. Bu ayrım, söz konusu ekolleri belirli keşf yoluyla olabileceğini düşünmüşlerdir.
bir bilgi tarzıyla ilişkilendiren bir vurgu Keşf olmaksızın, kelâmcıların görüşleri
üzerine kurulu olduğundan bazı güçlükler insan-üstü ve dolayısıyla akıl-üstü bir
içerir. Durumun doğru bir görüntüsünü kökene sahip kutsal bir metnin rasyonel
elde etmek için, her bir ekolün diğer açıklamaları olarak ya da salt fikir olarak
6 Bu metnin 80’lerde yazıldığı ve o döneme ait bir algıyı aktardığı hatırlanmalıdır. (çev.)
7 Konevî, tercüme ettiğim Tebsıratü’l-mübtedî ve tezkiratü’l-müntehî adlı eserinde bu konuda son derece açıktır.
273