Page 278 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 278
tezahürü (zuhur) Tanrı’dan farklıdır ve demiştir. Başka bir deyişle, ‘Kıyamet
onun kendisi değil de tezahürü olduğu Gününe kadar yarattıklarım hakkındaki
için onunla kıyaslanamaz. Dolayısıyla, bilgimi sınırlandır ve topla!’ demiştir.” 15
Tanrı’nın ilk yaratımı ya da Varlığın ilk dışa Sûfîler, filozoflar ve kelâmcıların
vurumu olan Akıl, Tanrı’nın Sınırsız ve hepsi insanın çeşitli mânevî tekâmül
Kısıtlanmamış Varlığının sınırlandırılmasını mertebelerine ulaşma imkânını kabul
ve kısıtlanmasını temsil eder. etmiştir. Bakış açılarının doğası gereği,
Bir sûfî Aklın makrokozmik işlevini sûfîler bu imkânın tam olarak neyi
açıklarken şuna işaret eder: Bizzat gerektirdiği konusunda çok daha netti,
Peygamber, yaratılmışlar fiziksel âlemde çünkü bu onların birincil ilgisiydi. Ancak
zuhur etmeden önce Allah’ın yaratmasının İbn Sînâ gibi pek çok filozof da bu konuyu
bütün tafsilatını Levh-i Mahfuz’a yazan tartışmıştır. Onlar insanın, beşerî aklın
16
Kalem’le aklı özdeşleştirmiştir: makrokozmik prototipi ile bir dereceye
kadar içsel özdeşleşmeye erişebileceğini
“Akıl sözlükte bağlamak ve kısıtlamak
anlamına gelir. Bu yüzden ‘sınırlandırmayı’ savunmuşlardır ki bu prototipe genellikle
17
(takyid) gerektirir. Fakat... Herhangi “Faal Akıl” adını vermişlerdir. Gazzâlî
bir sınırlama ile sınırlanmayan, yani gibi kelâmcılar ise insanın sahip olduğu
sınırlanmama kaydıyla bile sınırlanmayan doğrudan mânevî bilgi imkânlarına atıfta
14
Tanrı, gerçekliği sınırlayıcı ve kısıtlayıcı bulunmuşlardır.
olan ‘akıl’ ile çelişir. Dolayısıyla bu sınırlama Ancak sûfîler keşften bahsettiklerinde, her
ve kısıtlama ilk olarak, kendi özel, sınırlayıcı zaman insanın Akıl ile içsel özdeşleşmesine
istidadı aracılığıyla Sınırsız tecellinin nurunu işaret etmezler. Onlara göre, peygamberler
‘takyid eden’ (akale) İlk Akıl’da ortaya çıkar. ve velîler insân-ı kâmilin, yani Tanrı ile âlem
Böylece Allah bu sınırlama sırrını izhar arasında aracı olan ve İlk Akıl’dan bile daha
18
etmek için Aklı yerine yerleştirmiştir. Bu yüce olan Logos’un tezahürleridir. Sûfî,
yüzden Aklın hakikati Sınırlandırılmamış en derûnî gerçekliğinde, Tanrı’yla vahdete
Nur’u sınırlandırmasıdır. Tanrı ona ‘Yaz!’ ulaşmasından kaynaklanan ve dolayısıyla her
14 Bu, İbnü’l-Arabî ve Konevî gibi sûfîlerin sıklıkla atıfta bulunduğu bir noktadır. “Allah” ile en yüksek anlamda Tanrı’yı, ulûhiyeti
ya da kendi terminolojilerinde Zât’ı veya Vücûdü’l-Mahz’ı kastederler. Eğer Tanrı’nın “Sınırlandırılamaz” olduğunu söylersek,
ancak yazarın burada yaptığı gibi ifadeyi takyit etmezsek, bu onun genel anlamda sınırlandırılamayacağı anlamına gelir. Başka bir
deyişle, Vücûd-ı Mahz ve Vücûd-ı Mutlak’ın, kendisini “âlem” olarak adlandırılan sınırlı varlık olarak zuhur ettirmeyeceğini, yani
yaratılışın olamayacağını söylemiş oluruz. Ancak bu saçmadır. Dolayısıyla, yazarın burada kastettiği anlamda Tanrı’nın Sınırsız
olduğunu söylemek, onun sınırsızlıkla bile sınırlandırılmadığı anlamına gelir, çünkü o kendisini tecellide tam olarak sınırlandırma
yoluyla gösterir, böylece bizzat, iki terimin ima ettiği ikiliği aşar. Bu öğretinin dayandığı “Varlığın Birliği” doktrini hakkında bir
tartışma için bkz. W. C. Chittick, ‘Sadr al-Din Qunawi on the Oneness of Being’, International Philosophical Quarterly.
15 Müeyyedüddin el-Cendî (Konevî’nin öğrencisi), Şerh-i Fusûsu’l-hikem, Şuayb bölümü Molla Câmî tarafından Nakdü’n-nusûs’ta
alıntılanmıştır. Bkz. ed. W. C. Chittick (Tehran, 1977), s. 205.
16 Örneğin el-İşârât ve’t-tenbîhât adlı eserinin “Âriflerin Rûhânî Makamları” (makâmâtü’l-ârifîn) hakkındaki dokuzuncu namat
bölümüne bakınız.
17 Bkz. S. H. Nasr, “Intellect and Intuition: Their Relationship from the Islamic Perspective”.
18 “The Perfect Man” ve “The Five Divine Presences” makalelerime bakınız; ayrıca W. C. Chittick and P. L. Wilson, “Divine Flas-
hes: The Lama’at of Fakhruddin Iraqi”, (Classics of Western Spirituality, New York: Paulist Press), 1981, introduction.
276