Page 279 - Dârülmülk Konya Dergisi 2024 5. Sayı
P. 279
türlü yaratılış formundan önce gelen bir keşf modern anlamda hiçbir şekilde “rasyonalist”
yaşayabilir. Sûfîlerin keşfi ifade etmek için değillerdi, çünkü onlar geleneksel
akıl terimini kullanmaktan kaçınmalarının kozmolojiye atıfta bulunuyorlardı. Orada
bir başka nedeni de budur. Bunun insan aklı, sırf rasyonalist argümantasyon
19
yerine, keşfin makamını, hiçbir anlamda yoluyla elde edilebilenin ötesinde potansiyel
sınırlandırılmamış olan “kalp” şeklinde bir bilgi kaynağıydı.
adlandırırlar. Çünkü bir kutsî hadiste, “Ben Kelâmcılar hakikat için tek güvenilir
yere göğe sığmadım, ancak mümin kulumun rehberin vahiy olduğunu düşündüklerinden,
kalbine sığdım.” denmektedir. hem filozofları hem de sûfîleri eşyanın
20
Özetle sûfîler insan aklının sağlam bir hakikatini kavradıklarına dair yersiz
bilgi kaynağı olabileceği konusunda iddialarda bulundukları gerekçesiyle
filozoflarla müttefiktir, ancak insan (Faal) eleştirmişlerdir. Ancak elbette Kur’an’ı
Akıl ya da Tanrı tarafından aydınlanmadığı sadece akılları aracılığıyla anlayabilirlerdi, bu
sürece bu bilginin sınırlı ve dolaylı nedenle “akla” başvurmaktan ve yazılarında
olacağı kanaatindedirler. Filozofların mantıksal argümantasyon kullanmaktan
bu aydınlanmaya ulaşabileceklerinin başka seçenekleri yoktu. Onlardan bazıları
garantisi yoktur. Eğer sûfîlerin yoluna aynı zamanda sûfî de oldu, böylece vahyi
girmeyi reddederlerse ona asla ulaşamazlar. anlamak için keşften yararlandılar.
Dolayısıyla Mevlânâ’nın sözleriyle; “Akılcı Buna ek olarak, İslâm kozmolojisi açısından
argümanlar kullananların bacağı tahtadandır. bakıldığında, “vahiy” Akıl ile yakından
Tahta bir bacak oldukça sakat bir bacaktır.” 21
bağlantılıdır. O, Akıl tarafından bilinen
Filozoflar ise sûfîlerin ilhamla elde edilen hakikatlerin belirli bir halk ve tarihsel
bilgi iddialarına karşı ihtiyatlıydılar. “Akıl” ve dönem için özel ve ilâhî bir kristalleşmesini
“Aklın” temel özdeşliğini kabul etmelerine temsil eder. Akıl ve vahiy arasındaki
rağmen, hakikatin kestirme yollarla ifade karşılıklı ilişki, Şiî İmamlardan birine
edilmemesi gerektiğini düşünüyorlardı. atfedilen bir sözde veciz bir şekilde ifade
Aklın işleyişinin söylemsel düzeyde edilmiştir: “Akıl içeriden bir elçidir (resûl,
açıkça izah edilebilmesi ve başkalarının yani peygamber); elçi ise dışarıdan bir
da anlayabilmesi için mantık ve rasyonel akıldır.”
söylem yasaları gözetilmelidir. Filozoflar
19 Elbette Avrupa dillerinde, Hıristiyanlıktaki birçok isim tarafından kullanılan terminolojiye uygun olduğu için, keşfin en yüce
şeklinden “akıl”dan türemiş bir şey olarak bahsetmek hâlâ mümkündür. Ancak bu terimi Konevî gibi sûfîlerin bahsettiği şeye atıfta
bulunmak için kullanacak olursak, bunun “akıl” kelimesinin değil, daha ziyade “özel yüz” gibi ifadelerin tercümesi olduğunu hatır-
lamamız gerekir. (Vech-i hass: Tanrı’nın Yüzü, herhangi bir aracı olmaksızın belirli bir bireye özel olarak yönelmiştir ve nihayetinde
Tanrı’nın yaratmadan “önceki” bilgisi dahilinde o bireyin “değişmez varlığı” olan ayn-ı sâbite ile özdeşleştirilebilir.) Ancak Eck-
hardt gibi Hıristiyan mistikler insan ruhunun en derinindeki “yaratılmamış ve yaratılamaz” bir şeyden bahsettikleri ve bu şeyi akılla
özdeşleştirdikleri için, bu tasavvufî kavramı açıklamak için bu terimi kullanmak haklı olabilir. Eckhardt ayrıca Tanrı’dan “saf akıl”
olarak bahseder, oysa hiçbir müslüman düşünür Tanrı’dan herhangi bir anlamda “akıl” olarak bahsetmez. (Bkz. örneğin Eckhardt,
Defence, IV, 8; VIII, 6).
20 Aclûnî, 2/195.
21 Mathnawi, I , 2128. ( Mesnevî-i Ma’nevî, 2015, s . 109 .)
277